Yeraltı Edebiyatının en iyi
yazarlarından Chuck Palahniuk’tan daha önce Dövüş Kulübü’nü okumuş ve çok
beğenmiştim. Kendisi tüm kitaplarını bitirmek istediğim yazarlardan.
Bu sefer ikinci kitabı Gösteri
Peygamberi’ni okudum ve inanılmaz beğendim. Palahniuk’un satır aralarında
verdiği mesajlara bayılıyorum. Bu romanda bir kilise doktrini ile büyüyen ve
sonra şehre yani gerçek hayata yollanan bir misyonerin hikâyesi anlatılıyor. İşin
ilginç olan kısmı ise kiliseye bağlı olan kişilerin birer birer intihar etmesi
ve en sona karakterimizin kalması ile kendisinin vahşi tüketim toplumu
tarafından bir anda yüceltilip bir anda alaşağı edilmesinden bahsediliyor.
İlk zamanlarında tamamen
öğretilere uygun yaşayan bu adam zaman içinde değişim gösteriyor, özellikle tanıştığı
bir kadın onu hayatına çok büyük etkilerde bulunuyor. Roman bir düşmek üzere
olan bir uçakta karakterin hikâyesini anlatmasıyla sondan başa doğru ilerliyor.
Palahniuk’un uçaklarla ve
kimyasallarla ilgili nasıl bir takıntısı var bilmiyorum ama bunların hem Dövüş Kulübü’nde
hem de Gösteri Peygamberi’nde öyle güzel kullanmış ki hayran olmamak elde
değil.
Altını çizdiklerim;
“Eğer kimse izlemiyorsa herhangi
bir şey yapmanın çok anlamsız olduğunun farkına varıyor insan.”
“Bir şeyler yapıyor olmanızın
hiçbir önemi yok. Eğer yaptıklarınızı kimse fark etmiyorsa, hayatınız koca bir
sıfırdan ibarettir. Boştur. Anlamsızdır.”
“Geleceğe güvenmiyor oluşumuz,
geçmişimizden kopmamızı zorlaştırır. Geçmişte kim olduğumuz konusundan bir
türlü uzaklaşamayız.”
“İnsanların hepsi tutacak bir el
arıyor. Rahatlatılmak istiyor. Her şeyin yoluna gireceğine dair sözler istiyor.”
“sakin olun. Herkes derin derin
nefes alsın. Hayat güzeldir. Olduğunuz gbi davranın ve nazik olun. Sevginin kendisi
olun. Sanki sevgi varmış gibi.”
“Sıradan insanların sahip
olamadığı her şeye sahip olmak zorundasınız. Onların başarısız olduğu
alanlarda, siz sonuna kadar gidebilmelisiniz. İnsanların olmaya korktukları şey
olursanız, onların hayranlığını kazanırsınız.”
“Hepimiz aynı televizyon
programları ile büyüdük. Sanki hepimize aynı suni hafızadan takılmış. Çocukluğumuzla
ilgili hiçbir şeyi hatırlamazken, komedi dizilerindeki ailelerin başına
gelenlerin hepsini gayet iyi biliyoruz. Hepimizin belli başlı hedefleri aynı. Hepimizin
korkuları aynı. Çok yakında aynı anda aynı şeyleri düşünmeye başlayacağız. Mükemmel
bir uyum içinde olacağız. Senkronize. Birleşmiş. Eşit. Kati. Karıncalar gibi. Böcekler
gibi. Koyunlar gibi.”
Arka kapaktan;
Yalnızlık, yabancılaşma, şiddet,
pornografi, tüketim ve şöhret açlığı... Televizyon kanallarından boca edilen
sayısız yalanla kirlenmiş, hiçbir şeyin dolduramadığı bir boşluk... Gösteri
Peygamberi, yeni bir binyılın başındaki modern dünyanın ürkütücü çılgınlığına
ilişkin karanlık bir taşlama; medya, şöhret ve pop kültürüne yönelik sivri
dilli bir aşağılama... Tender Branson, Creedish mezhebinin dünyadan yalıtılmış
sahte cennetinde doğup büyümüş ve dış dünyaya gönderilmiş binlerce misyonerden
biri. Kilise doktrinine göre görevi, yaşadığı sürece çalışmak ve gerekli
olduğunda ölmek. Kaderi beklenmedik biçimde değişip onu şöhretin doruklarına
taşırken aynı zamanda medya ve popüler kültürün içyüzüyle tanıştırıyor. Yarı
tanrıya dönüşme yolunda yaşadıkları yakında yüzleşeceğimiz kıyametin çarpıcı
bir habercisine dönüşüyor... Branson, mezhepte kendisine zaten hiç verilmemiş
olan hayatı dış dünyanın çirkinliğine sonuna kadar gömülerek yok etmeyi
deneyecektir. Ne var ki, hayatına karışan gizemli Fertility Hollis'e göre,
kendine bir kader çizmeye çalışması anlamsızdır. Olacaklar zaten bellidir ve
olmak zorundadır... Ve intihar etmekle şehit olmak arasındaki tek fark gazetede
manşet olmaktır. Chuck Palahniuk, önlenemez kaderine doğru nefes kesici bir
hızla sürüklenen kahramanın gözünden tüketim toplumunun hastalıklı ve anlamsız
yaşam biçimini bize bütün çıplaklığıyla gösteriyor. Dövüş Kulübü'nün
yazarından, en az ilki kadar çarpıcı bir roman, benzersiz bir yeraltı edebiyatı
örneği.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder