Zülfü Livaneli’nin kalemini çok
seviyorum, bu kitabını da sevdim ancak diğer kitapları kadar değil. İnanılmaz bir
bilgi yüklemesi var okuyucuya, bu her ne kadar güzel olsa da, zaman zaman esas hikayeden koptuğumu hissettim. Ben okuyucuya sürekli bilgi yüklemesi yapan değil – Buket Uzuner
ve Ahmet Ümit’de öyledir- hikayesine kesintisiz devam eden romanları sanırım daha çok seviyorum. Kitapta her kesim siyasete bir gönderme söz
konusu, Livaneli bu konuda çok zekice ve yerinde kullanıyor kalemini.
İstanbul’da lüks bir otel açılışı
ve bunu organize eden Zehra’nın hikayesi kitabın konusunu oluşturmakta. Bu davete
gelen görgülü, görgüsüz, kibar, kaba, köylü, Avrupalı, politikacı, doktor,
metres, avukat ve daha sayamayacağım her türden kişinin davetli listesinde olduğu
bir açılış yemeği düşünün. Bu kişilerin hepsinin bir olayı var ve bunlar parti
parti bize aktarılmakta, kurgu olarak muhteşem ama bunu es geçmek istemiyorum. Yine
de Livaneli okuyacaksanız başka kitaplarından başlamanızı tavsiye ederim.
Altını çizdiklerim;
“Bu dünyada o kadar çok aşk sözü
ediliyor ki, adının anlamını düşünmediğin gibi aşkın anlamını da düşünemiyorsun
artık. Kapitalizmin mal satmak için kullandığı sözcüklerin başında aşk geliyor,
aşktan kusacak hale geldik.”
“İnsanlara gülmek yakışır; bu
yüzden objektife bakan herkes az ya da çok gülümser. Hiçbir hayvan gülmediği
için belki de bu, insanların kendilerini yüceltmeleri anlamına geliyordur;
gülmek bu yüzden seviliyordur.”
Arka Kapaktan;
2014 yılı Aralık ayının son
günleri… Yedi yıldızlı Konstantiniyye Oteli'nin açılış günü ve erken bir
yılbaşı kutlaması… İstanbul'un seçkin, kalburüstü simaları, Sultanahmet'teki
eski Bizans sarayının kalıntıları üzerine yapılan otelde bir araya geliyor. Aralarında
kimler yok ki? Politikacılar, belediye başkanları, Amerikan büyük elçisi, Fener Rum patriği, ünlü gazeteciler, gazete patronları, televizyon
"yıldızlar"ı, eski ve yeni zenginler, büyük iş adamları…
İstanbul'un yüzlerce yıldır
yeraltında yatan ölüleri de davete çağrılmadıkları halde arzı endam etmekte
sakınca görmeyip bu cümbüşe dahil oluyorlar. Ve elbette, bir otelin olmazsa
olmaz çalışanları, garsonları, komileri, güvenlik görevlileri…
Velhasıl Konstantiniyye Oteli,
aslında binlerce yıllık koskoca bir şehir olarak çıkıyor karşımıza. Değişen,
dönüşen, ama barındırdığı şiddet nedense aynı kalan bir şehir…
Uzun süredir merak ettiğim bir kitap. Yoğun bilgi yüklemesi ve Buket Uzuner deyince aklıma yazarın Toprak kitabı geldi. Yenilerde okudum ve söylediğiniz gibi yazar resmen kendisi de itiraf ederek aralara dahi girerek yorumunu belirtmiş. Okumaktan keyif alsam da kesintisiz devam eden kitapları daha çok seviyorum ben de.
YanıtlaSilLivaneli kitaplarını çok seviyorum. Konstantiniyye Oteli de çok severek okuduğum bir kitabıydı:) Ahmet ümit kitaplarının da neredeyse hepsini okudum sanırım ancak Buket Uzuner kitaplarından hiç birini okumadım utanarak söylüyorum.
YanıtlaSil