Evet, adına ve kapağına aldanıp
sevimli bir kitap okuyacağımı düşünerek aldığım kitaplardan birisi daha beni
şaşırtmayı başardı. İnce, incecik ama dolu, ağır ve tereddütlerle okuduğum çok
ama çok etkileyici bir kitap. Yazarın hikayeyi küçük bir kızın ağzından
anlatıyor olması mı daha etkili kıldı bütün kitabı bilmiyorum ama yer yer kızın
saflığına, temizliğine ve esprilerine gülümserken, bazı yerlerde de inanılmaz
bir sıkıntı ve rahatsızlık ile okudum bu kitabı. Konusuna çok kısa değineceğim
çünkü benim gibi, her sayfada “ne olacak” diye düşünerek okumanızı istiyorum…
“Kardeşimle ben kainatla baş
etmek zorunda kaldık, çünkü baba bir sabah, daha gün ağarmadan, ruhunu sessizce
teslim etti.”
Diğer insanlardan izole bir
şekilde yaşayan ve babaları tarafından okula gitmeden farklı bir eğitim gören
iki kardeşin hikayesi, bir sabah babalarının vefat etmesi ile başlıyor. Kardeşler
babalarına uygun bir tabut aramak için evden çıkıyor ve dış dünya ile iletişime
geçtiklerinde aslında ne kadar farklı yetiştirildiklerini ve nelere maruz
kaldıklarını anlıyoruz.
Her sayfada kötü bir şey olmasın
diye düşünerek okuduğum ve son sayfalarda artık içimin acıdığı bir kitap oldu
benim için. Evet, kitap sevimli ve pembe değil ama maalesef ki yazar hayatta
olmayan bir konu da yazmamış, belki de bu kitabı daha etkileyici ve rahatsızlık
verici kılıyor. Yazar özellikle bazı kelimeleri bilerek değiştirdiğini yazmış
ve bu şekilde muhafaza edilmesini istemiş. Aysel Bora çevirisi ise on numara.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder