26 Ocak 2017 Perşembe

Karanlık Köy - Gürgen ÖZ


Uzun bir aradan sonra tekrar merhaba… Son dönemde yoğunluk ve uyuşukluğum sebebiyle kitap okumaya devam ettim ancak bloğuma hiç dönüp bakmadım. 2017’de bu durumu değiştirmenin, bloğuma daha fazla zaman ayırmanın peşindeyim…

2016 yılının son aylarında okuduklarımdan es geçmek istemediğim bir kitap var bugün elimde.  Gürgen Öz’ün daha önce öykü kitabı Nevrotik’i okumuş ve bayılmıştım. Bu sefer bir gerilim romanı ile karşımızda yazar. Gerilim olmasının yanında çok da inceden bir kişisel gelişim, yüzleşme ve insan davranışlarından da dem vuran bir roman.

Konusu iki habercinin bir haber için Trabzon’a gitmesi ve çekimler esnasında gizemli bir köyden bahsedilmesi üzerine o köye gidip çekim yapmak istemelerini anlatmakta. Buraya kadar daha önceden de duymuş olabileceğimiz bir hikâye gibi gelebilir ancak Gürgen Öz konuyu gerçek olaylar ile birleştiriyor ve okuyucuya bu köyde olabileceklerle ilgili akıl oyunları yaparak önümüze koyuyor ki, ben ara sıra kitabı elimden bırakarak neden okuyorum ki diye düşündüm!! Bu sebeple gerilim seven kitap dostları lütfen kaçırmayın bu kitabı..

Kitapta Dyatlov Geçidi Vakası gibi geçmişte yaşanan gerçek olayların yanı sıra kanıtlanmamış olmasına rağmen birçoğumuzun inandığı Çarşamba Karısı, Üç harfliler, Karakoncolos gibi olaylarla da süslenen bu kitabın esas korku hikâyesi insanın içindeki karanlık köyden bahsetmesinde gizli olduğunu düşünüyorum. Şöyle bir cümle var mesela;

 “Yaşadığımız bu kültürde, inan herkesin kendi içinde gitmek istemediği ‘Karanlık bir Köy’ mutlaka vardır."

Ayrıca bahsetmeden geçmeyeceğim yazarın geçmişte yaşanan politik olayları, Balkan Türklerinin yaşadıkları, Rum sorunları, Müslüman- Hristiyan yayılma çabaları ve genel siyasi durumları da konunun içine dâhil etmesi okuma hazzımı arttırdı.

Altını çizdiğim cümleler;

-      Sonuçta ırklar yoktur bana göre. İyi insan vardır, kötü insan vardır en basit haliyle.

-  Bu toplumda insanlar sahip olduğumuz baskıcı kültür nedeniyle gerçeklerden kaçmaya, onları reddetmeye başlıyorlar. Oysaki gerçek, insanı özgürleştirir. Bu olmadığında ise insanlar batıl inançlar üretirler ve onlara inanmaya başlarlar.

-   Herkes kendi gerçeğini arar, kendi gerçeğini yaşamak ister. Bu baskılandığında ise her şey çarpıklaşmaya başlar.

-    Bizdeki bu zihniyetin sessiz öğretisinde, bırak farklı bir kültürden olmayı, farklı bir kişiliğinin olması bile adeta suç olarak empoze ediliyor. Suçlu hissettiriyorlar sana. İradelerimiz üzerinde çocukluktan başlayarak kilitler vurulmuş, öğrenilmiş bir çaresizlik var herkeste. Zihinlerimiz özgür değil!

-      İnsan yaşamayınca bilemez! Bilemeyince de inanmaz!

Arka Kapaktan;

"Oraya gitmeyin ağabey... O köye gidip hiç dönmeyen çobanlar var..."

Karadeniz'in karanlık ormanlarında, iki yüksek dağ arasında, yüzyıllar öncesinden kalma, pek bilinmeyen eski bir Rum köyü... Yaşlıların "Karanlık Köy" dedikleri, içinde uğursuz bir enerji barındırdığına inanılan ve kimselerin gitmediği, gitmekten korktukları, kendi tarihine hapsolmuş gölgeler içinde bir hayalet... Geçmişte, soğuk bir kış gecesinde, köydeki insanların nedeni anlaşılmayan bir cinnet ve çıldırmışlıkla birbirini öldürdüğü ürkütücü bir alan... Ve burayı keşfetmeye niyetli, varlığını duyar duymaz belgesel çekmeye karar vermiş iki maceraperest.

Sizce korktuğumuz gerçeklerden kaçtığımızda, onlar daha korkunç batıllara mı dönüşür? En önemlisi; korktuğumuz şeylere inanmaya başladığımızda, onları gerçek yapar mıyız?

Yüzleşemediklerimiz, sakladıklarımız, batıllarımız ve toplum olarak geçmişte sıkışıp kaldığımız şeyler üzerine heyecanlı bir psikolojik gerilim...

"Herkesin içinde, gitmek istemediği karanlık bir köy vardır..."