29 Mart 2013 Cuma

Sokak Kedisi Bob - James Bowen


Bir kedi, bir adamın hayatını nasıl değiştirebilir sorusunun cevabı bu kitapta… Okurken içinizi ısıtacak bir hikaye. Sokaklarda yaşayan, uyuşturucu bağımlılığından kurtulmaya çalışan James’in apartmanında sarman kedi Bob ile karşılaşması ve sonrasında olumlu yönde değişen hayatları.
James’in öncesinde sokaklarda müzik yaparak daha sonra Big Issue dergisini satmaya çalışarak kendisine ve Bob’a bakmaya çalışması… Yıllardır görüşmediği ailesiyle buluşması ve en önemlisi uyuşturucu bağımlılığından kurtulmasının hikâyesi ve aslında bütün bunların olmasını sağladığından habersiz olan bir Sarman kedi BOB…
 Kedi seven herkesin okuması gerektiğini düşünüyorum. Kitabın anlatım dili gayet basit ve yormuyor.
Kitabı okuduktan sonraki tavsiyem de aşağıdaki linke tıklayarak Bob ve James hakkında yapılan küçük belgeseli  izlemeniz…
Arka Kapaktan;
Sokaklarda yaşayan James Bowen yaralı bir sarman bulduğunda hayatının ne denli değişeceğini bilmiyordu. Kıt kanaat geçiniyordu ve son ihtiyacı olan şey bir kediydi. Oysa tanıştıktan sonra ayrılmaz bir ikili oldular ve birbirlerinin yaralarını sardılar. Sokak Kedisi Bob herkesin yüreğine işleyecek, umut dolu ve sıcacık, gerçek bir hikâye…


27 Mart 2013 Çarşamba

Sanırım Adı Aşktı - Gülfidan Özgür


Aşkın, genç, güzel ve ailesinden dolayı çok iyi maddi şartlara sahip olan bir kadındır. Apartmanına taşınan Destan ile tanışması ve birbirlerine deli gibi aşık olmaları anlatılmakta bu romanda. Öyle sıradan bir aşk hikâyesi değil yaşadıkları, Aşkın’ın mazoşist eğilimleri ve Destan’ın gerçeklikten uzak hayatı hikayeyi ilginç bir hale sokuyor. Onca zenginliğin içinde yarım olan tamamlanamayan hayatlar var içinde. Kenarda da Aşkın’ın arkadaşlarından oluşan küçük hikayelerle süslenmiş. Aşkın’a aşık Umut, eşcinsel Garbis, bunalımlı holding patronu Aslı ve hayatında hiç ahlaki açıdan hesap yapmamış Berna’nın hikayesi.
Beni etkileyen kitabın yaklaşık dörtte üçünü Aşkın’ın dilinden okuduktan sonra son bölümde Destan’ın aynı hikâyeyi kendi bakış açısıyla anlatmasıydı. Romanın güzelliği burada ortaya çıktı. Kısacası tavsiye edebileceğim değişik, keyifli bir aşk hikâyesi...
Altını çizdiklerim…
“Ve kuş, kanatlarındaki özgürlüğün farkındalığıyla aniden havalandı. Uçtu… Gitti… İşte, hayat da tıpkı bir kuş gibiydi. Fark ettiğini anladığın anda uçması gibi…” S- 13
“Aşk canını acıtıyorsa yaşadığın aşk sadece sana aittir ve bu gerçek aşktır, senin değil de sadece karşındakinin canı acıyorsa bu aşk senin değildir ve asla sana ait olmayacaktır.” S- 49
“Ruhum parçalandığında canım o kadar çok acımıştı ki, artık bir daha acıyacak canım da kalmamıştı.” S- 175
Arka kapaktan;
Muhteşem ve ulaşılmaz hayatının içerisinde başlarda basit ve eğlenceli bir oyun olarak gördüğü platonik aşkının zamanla nasıl da hastalıklı ve saplantılı bir tutkuya dönüştüğüne tanıklık edeceğiniz Aşkın’la bu aşkın diğer kahramanı Destan’ın aşk, tutku, saplantı ve ihanet çemberinde de dönen sıra dışı hikayesi…

22 Mart 2013 Cuma

Bir Kayıp Denizci- Gabriel Garcia Marquez


“Bir, iki, üç saniye geçti. Su yüzüne çıkmam gerekiyordu. Havasız kalmıştım. Boğuluyordum. Yüklere tutunmak istedim ama yükler kayıp gitmişti. Çevremde hiçbir şey yoktu. Sonunda su yüzüne çıktığımda çevremde yalnızca dalgaları gördüm. Bir saniye sonra, yaklaşık yüz metre ötede, gemi, bir dalganın çukurundan denizaltı gibi fırladı. O zaman deniz düştüğümü anladım.”
1982 yılında Nobel Edebiyat Ödülünü alan bir mucizenin öyküsü bu kitap… 1955 yılında batan bir muhribte, öldü sanılan sekiz kişiden sadece birisinin kurtuluşu ve 10 gün boyunca bir sal üzerinde verdiği yaşam savaşının hikayesi. Konuyu özel yapan ise olayın tamamen gerçek olmasıdır. Marquez’in kazazede Velasco ile yaptığı özel röportaj ve kalemdeki ustalığını gösterdiği bir kitap.
Altı çizili cümleler;
“Kendini ölümün eşiğinde gören insanın korunma içgüdüsü pekişir.” S-64
“Bir an gelir, insan artık hiç acı duymaz olur. Duyarlılık biter, bilinç körelir, zaman ve uzam kavramı tümüyle yitirilir.” S- 81
 Arka kapaktan;
Gabriel Garcia Marquez, 1955’te El Espectador gazetesinde çalışırken, bu gerçek olayın öyküsünü on dört günlük tefrika olarak yayımlamıştı. Marquez’in anlatısı 1970’te kitaplaştı ve ustanın gazeteciliği ile edebiyatçılığını buluşturan başyapıtlarından biri oldu.

21 Mart 2013 Perşembe

Genç Prens'in Dönüşü - A.G.Roemmers



Sevginin sembolü Küçük Prens büyüyüp dünyaya gelseydi ne olurdu? Patagonya’nın otoyollarında seyahat eden bir adam ve Genç Prens’in karşılaşması ve 3 günlük yol maceraları. Mutluluk, sevgi, inanç, terk edişler ve düzen üzerine sohbetler… Kitabın en sevdiğim yanı aslında bildiğimiz duyguları bize yeniden hatırlatmasıdır. Birisine iyilik yaparsan kendini daha iyi hissedeceğin, birisini seversen senin daha çok sevileceğin ve insanları asla yargılamamak gerektiğini küçük olaylarla bize aktarmış yazar. Başka bir deyişle, ne kadar sevgiden uzak, tekdüze ve içine kapanık hayatlar yaşadığımızı hatırlatmış bize. Altını çizdiklerim;
“Zorluklar, büyümene ve mükemmeliyet adına yürüdüğün yolda bir adım daha ilerlemene olanak sağlar. Tıpkı rüzgâr estiğinde, ağaçların ayakta kalabilmek için köklerini sağlamlaştırmaları gibi.” S- 28
 “Eğer aynada üzgün bir surat görüyorsam, yapmam gereken tek şey gülümsemek.” S-34
“İyilik yapma bahanesiyle hayallerini yıkanlardan uzak dur, çünkü genelde yıktıkları hayallerin yerine koyacakları daha iyi bir şeyleri yoktur!” S- 57
“Gerçekten sevebilen insanlar yıldızlar gibidir, onlar aramızdan ayrıldıktan sonra bile ışıkları bizi aydınlatmaya devam eder.” S-90
Arka kapaktan;
“O büyüseydi ne olurdu? Bir gence dönüşseydi? Yine masumiyetini koruyabilir miydi? Günümüz dünyasının yiten derğerlerine, savaşlara, yaşanan acılara ve hastalıklara nasıl cevap verirdi? İşte A.G.Roemmers aklında bu sorularla kendini dokuz gün dokuz gece bir odaya kapatarak “ruhunun derinliklerinden” çıkacak bir hikaye yazmaya koyuldu. Sonuç Genç Prens’in Dönüşü oldu”
 

19 Mart 2013 Salı

Kitap Ayraçlarım - 5



D&R internet sitesi ve mağazalarında satışa sunulan bu ayraçlar Lösev yararına hazırlanmış. Hem çok sevimli hem de güzel bir amaca hizmet ediyor. Satış fiyat 4 tl. Hepsi birbirinden şirin olan bu ayraçlardan internetten aldığım için benim seçme şansım olmadı, bana Tweety denk geldi :)

7 Mart 2013 Perşembe

Bin Muhteşem Güneş- Khaled Hosseini


Uçurtma Avcısı’nı o kadar çok beğenmiştim ki yazarının ikinci kitabını da hemen alıp okumak istedim. Yazar bu sefer çocuk yaşta evlendirilen, şiddete ve cinsel istismara maruz kalan iki kadının hayatlarını konu almış. Meryem ve Leyla, ikisi de masum, ikisi de başlarına gelen olaylar yüzünden aynı adam ile evlenmek zorunda bırakılan çocuk kadınlar. Afganistan’ın iyi ya da normal yıllarından bir anda Taliban rejimine geçmesiyle adı yok olan kadınların dostluk ve kader birliği. Ve aşk… en kötü hayatların ortasında bile insana yaşama umudu verilen naif bir aşkın tanımlandığı kitabı gözlerim dolu okudum. Kitapta ara ara Uçurtma Avcısı’ndan tanıdığımız kişilerin hikâyeye dâhil olmasını da sevdim. Haksızlıklara bir kere daha lanet ettim ve içinde bulunduğumuz Cumhuriyet rejimine, hala tutunmaya devam ettiğimiz kadın-erkek eşitliğine, şu anki özgürlüğümüze şükrettim.
Kitabın filmi de çekiliyormuş ve 2015 yılında vizyona girecekmiş. Sanırım sabırsızlıkla beklediğim filmlerden bir tanesi oldu bile.  
Altını çizdiklerim;
“Pusulanın hep kuzeyi gösteren ibresi gibi, bir erkeğin suçlayan parmağı da daima, mutlaka bir kadını gösterir.” S-8
“Bu savaş bittikten sonra Afganistan’ın erkekler kadar, belki de daha çok, sizlere gereksineceğini biliyorum. Çünkü bir toplumun, kadınları eğitimsiz olduğu sürece başarıya ulaşma şansı yoktur.” S-133
“Oğlanların, dostluklara da güneşe davrandıkları gibi davrandığını anlamaya başlamıştı; varlığını tartışılmaz, mutlak kabul etmek, parlaklığının tadını çıkarmak, ama üstüne kafa yormamak.” S- 154
“Sırrını rüzgâra fısıldarsan, ağaçlara söylediği için suçlayamazsın.” S-198
Arka kapaktan;
Bin Muhteşem Güneş, ilk romanı Uçurtma Avcısı ile tüm dünyada inanılmaz başarı yakalayan Hosseini’nin ikinci romanı. Yazar bu romanda da yine doğduğu toprakları anlatıyor.

5 Mart 2013 Salı

Kinyas ve Kayra - Hakan Günday



Kinyas ve Kayra okuduğum ilk Hakan Günday romanıydı. Hakkında söyleyebileceğim tek şey var o da değişik olduğu. Adından da anlaşılabileceği gibi iki karakter var romanda. İkisinin de şu anki durumlarına nasıl geldiklerini kendi dillerinden anlatılıyor. Roman, Kinyas ve Kayra, Kayra’nın Yolu ve Kinyas’ın Yolu olmak üzere üç bölümden oluşmakta. Kayra daha acımasız bir karakter gibi yansıtılırken Kinyas’da aslında pek ondan geri kalmıyor. Uyuşturucu kaçakçısı olarak Afrika’ya giden iki kafadarın daha sonra Türkiye’ye dönüşleri ve bir şekilde birbirilerinden ayrılmaları anlatılan romanda şiddet, uyuşturucu, alkol ve sekse bol şekilde yer verilmiş. Romanın ilk bölümü biraz sıkıcı ama daha sonra daha akıcı bir hale geliyor. Olayların bir Kinyas’ın bir de Kayra’nın dilinden anlatıldığı ilk bölümde yazım şeklinin aynı olmasından dolayı zaman zaman hangisinin hikâyesini okuduğumu karıştırdım.  Romanda en çok hoşuma giden yazarın kendi kimliği ile Kinyas ve Kayra'nın hayatındaki bir iki güne eşlik etmesiydi sanırım.  
Genel olarak çok sevip sevmediğimi bilmiyorum sadece başladığım bir romanı yarım bırakmak gibi bir âdetim olmadığı için bitirdim. Yine de bu tarzı sevenler için keyifle okuyabilecekleri bir roman olduğunu belirtmem doğru olur.
Özellikle ilk bölümde altı çizilebilecek bir sürü cümle vardı, bunlardan bir kaçı;
“Vatan özlemi, yemeklerin lezzetinde, bulunulan ülkenin insanlarına duyulan nefrette gizlidir.” S-75
“Bir kitap. Sadece yazı, cümleler ve noktalama işaretlerinden oluşan kâğıtlar bütünü. Matbaadaki makinelerin yağlarının hala sayfalarında koktuğu bir kitap! Nasıl bir insanı bu kadar etkileyebilir?”  S-97
“Hayat= zevk-acı. Sonuç pozitifse yaşamışsındır hayatı. Negatifse ölmüşsündür doğduğun gün. Tabii bir de sıfır ihtimali var. Bu durumda ise zamanın yetmemiştir hayatı anlamaya.” S-421
“İnsanın tek gerçek özgürlüğü yalnızlığıdır.” S-512

4 Mart 2013 Pazartesi

Kitap Ayraçlarım - 4


Benim gibi kitap okumayı seven arkadaşlarıma bu seneki doğum günlerinde ne hediye edeceğime karar verdim.

Kitap Ayraçlarım - 3




Bu sefer kendi ellerimle yaptığım bir kitap ayracını paylaşmak istedim. Etamin ya da kanaviçe konusunda hiç bir bilgim yoktu ve bu yaptığım ilk eser. 
Yapması zor değil ve çok keyifli, sadece biraz emek ve vakit harcamak gerekiyor.