30 Aralık 2013 Pazartesi

2013 YILI OKUDUĞUM KİTAPLAR





2013 yılı başında, bu sene kitaplara daha fazla zaman ayıracağım bir yıl olacak diye kendi kendime karar almıştım. Şimdi yılsonu geldi ve ben okuduğum kitaplara baktığımda mutlu oluyorum. Kendime verdiğim sözü tuttum ve benim için güzel bir yıldı. Bu kitapların birçoğu hakkında yorumlarımı burada sizlerle de paylaştım. Kim okur ki benim yorumlarımı diyordum ki birçok insandan sorular, teşekkür ve eleştiri aldım... Tüm yorumlarınız, desteğiniz ve eleştirileriniz beni daha da çok okumaya ve sizlerle bir şeyler paylaşmaya sevk etti. Umarım 2014 yılında da aynı şevkle ve heyecanla devam ederiz… İşte 2013 yılımın özeti… Herkese Mutlu Yıllar Dilerim… Teşekkür ederim…  Sevgilerimle…
 


















18.   Naftalin Bozulmuşsa – Müjdat Gezen


20.   Beyaz Geceler – Dostoyevski

21.   Şimdilik – Tayyip Uslu




25.   Hümeyra – Naşide Gökbudak



28.   Çoluk Çocuk – Patti Smith









37.   İmza:Kızın-  Banu Özkan


39.   Grinin Elli Tonu – E. L. James

40.   Karanlığın Elli Tonu – E. L. James

41.   Özgürlüğün Elli Tonu – E.L. James

42.   Aşk Treni Talgo – Vasilis Aleksasis

43.   Dövüş Kulübü – Chuck Palahniuk




47.   Küçük Kara Balık – Samed Behrengi

48.   İlk Aşk – Turgenyev

49.   Hikayem Paramparça – Emrah Serbes





















70.   Nazar – Reha Çamuroğlu

71.   Funda – Kerime Nadir


73.   İki Genç Kızın Romanı – Perihan Mağden



76.   Tatlı Bela – Jamie Mcguire



79.   Ateşböceği Yolu – Kristin Hannah

80.   Gökkuşağını Yakalamak – Kathleen Long

81.   Aşka Şeytan Karışır – Hande Altaylı



84.   Yabancı – Albert Camus


86.   Çiçek Senfonisi – Özdemir Asaf


88.   Ablamın Mutluluk Fotoğrafı – Richard Yates




92.   Keşke Ben Uyurken Gitseydin – French Oje



95.   Sırça Köşk – Sabahattin Ali




99.   Kara Nara – Kemal Tahir



102.  Bab-ı Esrar – Ahmet Ümit

103.  İmkansızın Şarkısı – Haruki Murakami





108.  Beraber Yürüdük Biz Bu Yıllarda – Yılmaz Özdil

109.  80’lerde Çocuk Olmak – Kadir Aydemir


111.  Garanti Karantina – Murat Menteş



114.  Atatürk – İlber Ortaylı

25 Aralık 2013 Çarşamba

Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş - Jose Saramago


Adı bilinmeyen bir ülkede geçen romanda insanlar bir sabah uyanırlar ve ülkede ölümün olmadığını fark ederler. Bundan sonra yaşananlar ise tam bir kara mizah örneğidir. İnsanların yatalak ve hasta olmalarına karşın zor şekilde yaşamaya devam etmeleri, bu insanların yakınlarının yaşadıkları, miras düşünceleri, cenaze levazımatçılarının işsiz kalması, nüfus artışı, en önemlisi ölüm korkusunun ortadan kalkması sebebiyle kilisenin önemini yitirmesi ve mafya ve devletin ortak çalıştığı konular kitaba olan ilgimi hep ayakta tuttu.
Kitapla ilgili en zor kısım ise hiç paragraf ayrımı olmaması ve uzun cümlelerin virgüllerle daha da uzun halde olması sebebiyle alışana kadar okurken biraz beni zorlamasıydı ancak bu kitaptan sıkılabileceğiniz anlamına gelmiyor.
Kısacası, okuyun eğleneceksiniz…
 
Altını çizdiklerim;
“Hani derler ya, yaşamak ve görmek gerek, bu zamana bağlı bir sorundur ve bazı şeyleri görmek nasip olmazsa eğer, bu sadece yeterince yaşamadığımızdan olacaktır.” S- 81
 
“Sözcüklerin arasında da bir hiyerarşi, bir protokol ve hatta asalet unvanları vardır ya da tam tersine bazı sözcükler ayaktakımına mensup olduklarını gösteren izler taşırlar.” S- 193
Arka Kapaktan;
 
Adı bilinmeyen bir ülkede, dünya kuruldu kurulalı görülmemiş bir olay gerçekleşir: Ölüm, o güne kadar yerine getirdiği görevinden vazgeçer ve hiç kimse ölmez. Bir anda ülkeye dalga dalga yayılan sevinç çok geçmeden yerini hayalkırıklığı ve kaosa bırakır.
İnsanların ölmemesi zamanın durduğu anlamına gelmemektedir, ezeli bir yaşlılıktır artık onları bekleyen. Hükümetten kiliseye, sağlık kurumlarından ailelere, şirketlerden mafyaya kadar herkes ölümün ortadan kalkmasının getirdiği sonuçlarla mücadele etmek zorundadır. Ancak ölüm, beklenmedik bir kimlikle ve umulmadık duygularla insanların arasına geri döner.
Ölüm ve ölümsüzlük karşısında insanın şaşkınlığını, çelişkili tepkilerini ve ahlaki çöküşünü, edebi, toplumsal ve felsefi anlamda derinlikli bir biçimde işleyen José Saramago, geçici olanla ebedi olanı birbirinden ayıran kısa mesafenin meseli sayılacak Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş'u, başladığı gibi bitiriyor: "Ertesi gün hiç kimse ölmedi."
Not: Pinuccia Kış Okuma Şenliği kapsamında okuduğum ikinci kitap olması sebebiyle bana 15 puan kazandırmıştır.

19 Aralık 2013 Perşembe

Kış Günlüğü - Paul Auster


Yazarın kendi hayatını yazdığı ve okuması çok keyifli bir günlüktü Kış Günlüğü… Okurken çok keyif aldım ve kendi hayatımın notlarını alsam belki onları daha sonra kendimce bir kenara yazarım, toparlarım diye düşünmeden edemedim. Bu kitabın en önemli özelliği insanı günlük tutmaya özendirmesi olmalı… Yaşadığım evleri, gittiğim filmleri, okuduğum kitapları, hastalıkları, sevinçleri, üzüntüleri, kayıpları ve bunlar hakkında hissettiklerimi…

Kitapta çok fazla cümlenin altını çizdiğimi söyleyemem ama bir, iki cümle vardı ki beni gerçekten etkiledi..

“Üzerine gelen şey, her zaman sana baskı yapmış, ezmiş olan şey, dışarısı, yani hava, daha kesin belirtmek gerekirse çevreni saran hava içindeki senin bedenin. Tabanların yere basıyor, ama geri kalan her yanın havayla sarılmış; işte senin hikâyen orada, gövdende başlıyor ve her şey yine gövdende bitecek.” S- 17

“Yazmak gövdede başlar, gövdenin müziğidir sözcüklerin anlamı varsa, bazen anlamlı olabilirlerse, sözün müziği anlamların başladığı yerdir.

Yazmak, dansın daha az gelişmiş biçimidir.” S- 192

Arka Kapaktan;

Her yazar, kitaplarına kendini de saklar. Ama gün gelir satır aralarında anlatmaktan vazgeçer kendisini. Artık yaş kemale ermiştir. Yaşadıkları, yaşayamadıkları, düşleri, gerçekleri... Hesaplaşma zamanıdır. Paul Auster'ın kendi hikâyesine dönerek yazdığı Kış Günlüğü, sıradan bir yaşamöyküsü değildir, usta bir kalemden çıkmış roman gibi bir yaşamdır.

Yazar bu kitabı neden yazdığını kendi cümleleriyle şöyle açıklar:

"Ne de olsa zaman azalıyor. Belki de şimdilik hikâyelerini bir yana bırakıp hayatının anımsadığın ilk gününden bugüne kadar bu bedenin içinde yaşamanın nasıl bir duygu olduğunu incelemeye çalışsan iyi olur."

Ayrıca, Pinuccia Kış Okuma Şenliği kapsamında okuyabildiğim ilk kitaptı… 20 puanı haneme yazdım J

3 Aralık 2013 Salı

Sinek Isırıklarının Müellifi - Barış Bıçakçı



 
Yazarın okuduğum ilk romanı… Kısa cümleler, kısa bölümler… Derin ve ağır anlamlar… Çok beğendim… Yazdığı kitabı editöre teslim eden ve sonrasında bu konu ile ilgili yayınevinden haber bekleyen bir yazarın hikâyesi. Sevdiği kadınla, şair arkadaşları ile birlikte ama hep yalnız… Daha önce Bizim Büyük Çaresizliğimiz ’in filmini izlemiştim, o da böyle sakin ama etkileyici idi. Yazarın dili hareketli değil, kitapta aksiyon yok ama sakin sakin sizi içine alıyor ve elinizden bırakamıyorsunuz… Özellikle editör hanımla konuşmalarına, birçok yazar, şair ve müzisyenden yapılan alıntılara, notlara bayıldım. Aforizmalar ile ilgili söylenenlere ise gerçekten güldüm. Yazarın diğer kitapları da en kısa zamanda okunacaklar listeme girdi.
Altını çizdiklerim…
“Kitaplar bir bakıma başarılmış, tamamlanmış şeylerdir. Oysa hayat başarılamayan ve tamamlanmayan şeylerle doludur.” S- 10
“Dünyamızda alışılmışın dışındaki her şeyin açıklanması gerekir ve bu hiç de masum bir gereklilik değildir.” S- 27
“Çünkü aşk başta anlam olmak üzere pek çok şeyi karşısına alır, huzuru örneğini kararlılığı ve dengeyi. Kendi kendine sözler verirsin. Boşunadır.” S- 28
“Aforizma modern insanın kullandığı ağrı kesicidir. Hiç olmanın ağrısını dindirir. Sonra ağrı yine başlar” J S-39
“Anlam ağırdır… Dibe çöker. Falcılar bu nedenle kahvenin telvesine bakarlar.” S- 50
“Kör biri görmeye başlayınca ne olur biliyor musun? Her gördüğüne inanır!” S- 67
“Bir şey hissetmek ama hissetmemeye çalışmak… Başka biri olmaya çalışmak… Her zaman keder verici.” S- 102
“Gençken konuşmak da susmak da ihanetti; gençken insan kolay can alacağını, canının kolay çıkacağını düşünür.” S- 105
“Bunca acıya rağmen hala hayatta olduğumuza göre ya üçkâğıtçıyız ya da umudumuz var. Ben kendimi üçkâğıtçı gibi hissediyorum.” S- 128
Arka Kapaktan;
Aşk üzerine küçük bir roman.
 
Toplu konutta aşk ama...
 
Edebiyat üzerine küçük bir roman.
 
Edebiyatla hayatın birbirine karıştığı ama...
 
Arkadaşlıklar üzerine bir roman.
 
Hepsi üç kişi ama...
 
Barış Bıçakçı’dan yeni bir kitap. Aması yok.

19 Kasım 2013 Salı

Nevrotik - Gürgen Öz

 
Televizyon ve tiyatroda oyuncu olarak tanıdığımız Gürgen Öz’ün ilk öykü kitabı Nevrotik’i çok beğendim. Gürgen Öz’ü skeçlerde ve filmlerde hep eğlenceli, vurdumduymaz tiplemelerle izlediğimden kendisini de öyle zannediyormuşum ve açıkçası çok yanılıyormuşum… Kitabındaki öykülerin hepsini beğendim ama en beğendiğim kitaba ismini veren Nevrotik ve Likya Yolu isimli öyküleriydi. Ne kadar güzel bir kalemi varmış Gürgen Öz’ün… İlk defa bir öykü kitabında bu kadar çok cümlenin altını çizdim diyebilirim… Özellikle aşağıda fotoğrafını paylaştığım bir paragraf bizim gibi kitapseverleri ne kadar güzel anlatıyordu… Umarım yazmaya devam eder biz de keyifle Gürgen Öz’ün kitaplarını takip edebiliriz.
 
Altını çizdiklerim;
“İnsan ne düşünürse onu yaşar. Neye inanırsa onu gerçek kılar.” S- 36
“Bizim anneler biraz böyledir bilirsiniz… Oğullarına âşıktırlar, onları küçük paşalar yaparlar ve gelinlerini de kıskanırlar çünkü kimse oğullarını ellerinden alsın istemezler ama bilmezler ki onları böylece zayıflatırlar aslında. Peki neden? Çünkü ne kocadan ne babadan sevgi almazlar da ondan. Bazen şiddet, çoğu zaman yasaklamalar, çoğu zaman geleneklerin baskısı, hor görmeler, insanlar laf etmesin diye erkenden evlendirmeler vb. her şey onları sevgiden mahrum bırakır.” S- 37
“Bir insanı değiştirmeye çalışmak yanlış… O bunu istemediği sürece sen hiçbir şey yapamazsın.” S- 90
“Gerçek bir zafer bir kadının bedenini değil, ruhunu kazanmaktır.” S- 91
“Aynı anda uzlaşıp, aynı şekilde akabildiğin sürece; berabersin. Birbirini özgür bırakabildiğin sürece… Beraber değişebildiğin sürece… Zaman yettiği sürece…” S- 121
Arka Kapaktan;
Nevrotik", Türkiye'deki toplum yapısını, ilişki biçimlerimizin absürd ve çarpık taraflarını ve bunların nedenlerini hınzır bir mizahla deşifre ediyor.
İnsan ruhu, özgürlük kavramı, farklı kültürler ve kadın erkek ilişkileri üstüne eğlenceli, hicivsel dört farklı öykü.
Bu kitapta kadın erkek ilişkilerini değişik hikâyeler içinde okurken; toplumsal baskıların insanları nasıl etkilediğini görünce kendinizi gülmekten alamayacak, bazen gerilimli ve dramatik bir kurgu içinde heyecanlı bir serüvenin içine dalacak, bazen de felsefi ve hüzünlü bir şekilde aşkı ve ilişkileri sorgulayacaksınız.
Tamamı psikolojik ağırlıklı kurgulanmış dört öyküden oluşan bu konsept kitapta, Gürgen Öz sizi kendi hayal dünyasına davet ediyor.