Yıllar önce filmini seyretmiştim
ve o zamanlarda yaşım dolayısı ile tam anlamadığımı ancak filmi sevdiğimi
düşünmüştüm. Kitabını okudukça aslında çok derin ve çok kadar farklı bir
dünyaya girdiğimi hissettim. Metin Kaçan’ın
intihar sonucu vefat ettiğini sanırım herkes biliyordur, bu kitapta ölümle
bitiyor. Birçok eleştirmen bu kitabın yazarın hayatından da alıntılar
yaptığından bahsetmiş. Romanda neyin gerçek neyin kurgu olduğunu anlamak ilk başlarda
zor, çünkü çok masalsı bir dünyası var, sayfalar ilerledikçe bu dünyanın içinde
dolaşmaya başlıyorsunuz ve gittikçe keyifleniyorsunuz. Öyle güzel bir edebi
metin, öylesine güzel anlatım ve tasvirler var ki kitap bitmesin istedim. Kitapta
ciddi anlamda argo kullanımı var bu kitabın geçtiği mahalleyi de düşündüğümüzde
yerinde bir kullanım olduğunu göreceksiniz.
Konusuna gelince, Tarlabaşı
semtinin oralarda kolera diye bir mahalle bulunmakta. Bu mahallede
fahişelerden, gaylere, hırsızdan, dolandırıcıya normalde görmeye alışık
olmadığımız çok farklı insanlar uyum içinde yaşamakta. Bu mahallenin kabadayısı
vefat ederken tespihini Gıli Gıli Salih isminde bir yeniyetme gence bırakıyor. İşte
biz bu gencin, yavaş yavaş kabadayıya dönüşmesini ve âşık olduğu kadınla
yaşadıklarını okuyoruz. Tam bir edebi şaheser…
Ayrıca bu kitabın ikincisi de
varmış ancak Metin Kaçan Türkiye bu kitabı okumaya hazır değil diye düşünerek
kitabı imha etmiş.
Arka Kapaktan;
Güneş buluttan sıyrılırken
Kolera'nın âlemci kadınları bir omuz darbesinde yıkılacakmış gibi duran
evlerinin önünde oto tamircileriyle, marangozlarla, tornacılarla aslanlar gibi
muhabbete koyuldular. Bir yandan da kaynak yaparken elleri titreyen ustalara esrarı
daha kallavi içmeleri için zıvana hazırlamaya başladılar.
Köylü kadınlar, kocalarının
mahalle hakkında anlattıkları korku hikâyelerinden tırstıklarından mahkûmlar
gibi camdan bakıyorlardı.
Tarlabaşı ile ilgili bir belgesel izlemiştim zamanında. Tabii seçmece insanlar konuşmuştu ve ne şive ne doğal tavırlar vardı, bizim bütün yapımlarımız gibi fazlaca dram yüklüydü ama yine de farkındalık yaratmak istenilen konu anlamlıydı. Devletin o bölgedeki insanları yerlerinden kovması anlatılıyordu. Evet yeni bir ev veriliyordu ama aynı ortam aynı hava kalmayacaktı. Akılcılıkla düşünülmüş düzenlemeler bunu hesaba katmamıştı. O semtin dokusu yıllar önce oradaki ermeniler sürüldüğünde zaten bir tahrip edilmişti.şimdi de modernizmin tahribatına uğrayıp tamamen silinecekti. Okuyunca o aklıma geldi.
YanıtlaSil