On8 Kitap yayınevinin bana
hediyesi olan kitabın adı da konusu da çok değişikti. Olayların çocukların
gözünden anlatıldığı roman ve hikayeler beni hep daha çok etkilemiştir. Bu romanda
da Arno isminde masallarla büyütülen bir çocuğun hikayesi anlatılmaktaydı. Küçük
kardeşi Bruno ve annesi ile birlikte yaşayan Arno babasını doğduğundan beri
görmemiştir, varlığını sadece kendisine gelen noel kartlarından hissetmekte ve
her geçen gün babasının eve dönmesini sabırsızlıkla beklemektedir. Annesi ise
gerçeklerin farkındadır ve çocuklarını belki de korumak mantığı ile çocuklarına
hep hikayeler, masallar anlatmakta ve onları gerçek dünyanın acımasızlığından bu
şekilde korumaya çalışmaktadır. Anne Myriam genç ve güzel bir kadın olduğu
kadar, çocuklarının beslenmesi ve okulları hususunda da maddi olarak zorluklar
yaşamaktadır. Onların rahat edebilmesi için kasabada fırın sahibi olan Bay
Lorenz ile evlenmeyi kabul etmesiyle Arno’nun keyfi kaçmaya başlar. Bu arada
ormanın içindeki bir kulübede tanıştığı kuyrukluyıldız ektiğinden bahseden gizemli
bir adam ile sohbet etmeye ve onu yavaş yavaş babasının yerine koymaya başlar. Yazımın
başında da belirttiğim gibi hayal dünyası çok geniş olan bu kitap anne ve çocuk
ilişkisini en saf haliyle ele almış, okuması çok keyifliydi.
Altını çizdiklerim;
“Hayallerimizden vazgeçecek
olanlar bizler değiliz, bizi terk edecek olan onlar.
Gittiklerinde insan kendini çok
mu kötü hisseder?
“Evet” dedi adam. “her zaman. Yine
de sırf bu yüzden hayallerimizden vazgeçemeyiz; onlardır yaşama anlam katan.”
Arka Kapaktan;
Yaşamın ne kadarı hayaldir,
Hayallere biçilen ömür neyle
ölçülür?
“Arno ormandaki adamı
düşündüğünde, içinde, hayal gücünü harekete geçiren, yüzlerce soru uyandıran
bir merak kıpırdanmaya başladı. Bu gizemli yabancı kimdi? Neden o kulübeye
sığınmıştı?
Hayal gücü oradan oraya
sıçradıkça, merak umudu besliyor ve yabancı adamın görmediği yüzü babasının
bildik yüzüyle yer değiştiriyordu. Ya gelen babasıysa..? Ya onlara sürpriz
yapmak için saklanıyorsa...? Belki de yardıma gereksinimi vardı? Belki de
Arno’nun yardımına!”
İtalya’nın bir köyünde, herkes
yaklaşan kuyrukluyıldızdan söz ediyordu. Böylesi, yıllardır görülmemişti. Ama
kimse, göklerin bu makyajsız kraliçesini Arno kadar sabırsızlıkla beklemiyordu.
Çünkü onun tek bir dileği vardı: Babasının eve dönmesi. Ancak, ne kardeşi onun
kadar önemsiyordu bu dileği, ne de annesi Myriam. Hayatları, onları seven ama
kendi prensiplerinden ötesini görmeyen bir adamın yakınında sürerken, köydeki
terk edilmiş kulübenin bacası yeniden tütmeye başladı...
Bazen, sadece bize anlatılanın
güzelliğiyle ayakta kalmak isteriz. Bazen hayatı, sadece hayallerimizin
aydınlattığı kadarıyla görmektir bize iyi gelen. Umutla mutluluk yan yana
yürüdüğünde, o yolu başkalarının, kendi doğrularıyla çizmesini istemeyiz.
Gerçeklerin yükünü öykülerle hafifleten Angela Nanetti, büyülü bir anlatımla
kaleme aldığı romanında soruyor: Mutluluğun ne kadarı uyum ve kabulleniştir, ne
kadarı hayal ve arayış?
Hayallerimizden vazgeçecek olanlar bizler değiliz, bizi terk edecek olan onlar.
YanıtlaSilBayıldım bu söze.