Özellikle biraz da otobiyografik
olduğunu duyduğum için okudum bu romanı, Orwell yine gerçekleri insanların
yüzüne çarpmayı başarmış. Paris gibi dünyanın en şık şehirlerinden birisinde
bile yoksul halkın açlığının sefaletinin aynı olduğunu yaşayarak öğrenmiş ve
bizlere anlatmış. Paris’teki restoranlar ile ilgili kısımları özellikle
dikkatimi çekti diyebilirim, çünkü hayalimizde hep en şık, en zarif
lokantaların arka mutfaklarında kimler çalışıyor ve nasıl bir sefalet var çok
net anlatılıyor. Üzerindeki kıyafetleri rehinecilere verenler ya da satmaya
çalışanlar, yerdeki izmaritlerden sigara ihtiyaçlarını gidermeye çalışanlar,
günde neredeyse 20 saat çalışarak sadece bir parça ekmek ve pis, derbeder bir
dam altında uyumayı kazanabilenler ile dolu bu kitap. Yazar, Londra’ya
gittiğinde de durum pek farklı değil hatta daha da ağır şartlarla karşılaşıyor,
bu yüzden çok milliyetçi bir kitap olduğunu söylemeyeceğim. Yazarın, daha önce
Aspidistra, Bin Dokuz Yüz Seksen Dört ve Hayvan Çiftliği kitaplarını da okuyup
çok beğenmiştim.
Altınız çizdiklerim;
Yine de meteliksiz kalmanın bana
kesinlikle öğrettiği bir iki şeyi gösterebilirim. Bir daha hiçbir zaman
berduşların sarhoş birer ahlaksız olduğunu düşünmeyeceğim, bir peni verdim diye
bir dilencinin bana minnet duymasını beklemeyeceğim, işsizler uyuşuksa buna
şaşmayacağım, selamet ordusuna para vermeyeceğim, giysilerimi rehine koymayacağım,
sokakta birisinin uzattığı el ilanını geri çevirmeyeceğim, şık bir restoranda
yediğim yemekten tat almayacağım. Bu, bir başlangıç.
Arka Kapaktan;
Beş parasız kalmaktan o kadar çok
bahsetmiştiniz ki; eh, işte beş parasız kaldınız ve hâlâ ayaktasınız."
Paris ve Londra'da Beş Parasız, 20. yüzyılın en büyük romancılarından George
Orwell'in, Avrupa'nın iki büyük şehrinde, Paris ve Londra'da yaşadığı sefaleti
olanca gerçekliğiyle anlattığı, son derece önemli bir eser. Bir gün Paris'in
orta yerinde meteliksiz kalan genç yazar, yoksulluk ve açlıkla mücadele etmeye
başlar. Rehineciler, iş bulma kurumları, umut tacirleri, karın tokluğuna günde
on yedi saat çalışılan karanlık otel mutfakları arasında sürüp giden Paris
macerası, yazarın güç de olsa kendini Londra'ya atmasıyla sona erer ama
Londra'da onu çok daha ağır şartlar beklemektedir.
Orwell, modern insanın ısrarla
görmezden geldiği bir dünyanın kapısını aralıyor. İşsizlik, evsizlik, açlıkla
damgalanan bu dünyanın insanları izbe pansiyonlarda, berduş barınaklarında
yaşıyor, hayata bir ucundan tutunmaya çalışıyorlar. Paris ve Londra'da Beş
Parasız, köleliğin hiçbir zaman, modern zamanlarda bile ortadan kalkmadığını,
sadece görünüm değiştirdiğini anlatıyor.
Not alındı :)
YanıtlaSil'' Paris gibi dünyanın en şık ülkelerinden.. '' ülke olmamış sanki oraya ?
YanıtlaSilçok haklısınız... hemen düzelttim teşekkür ederim...
SilBaşarılı !!
YanıtlaSilBaşarılı !!
YanıtlaSilMerhaba, okumadıysanız Jack London'ın Doğu Yakası kitabını da tavsiye ederim.
YanıtlaSil