13 Mayıs 2015 Çarşamba

Düşüş- Albert Camus



Daha önce “Yabancı” isimli kitabını okumuş ve çok beğenmiştim. Düşüş ise biraz daha farklı Amsterdam’da bir barda oturan iki adamdan birisi olan Jean Baptiste Clamence’in yanındaki adama kendisini anlatmasından oluşan monolog tadında bir roman. Aslında roman da değil, tamamen monolog. Clamence bir avukat ve kitabın başında kendisinin ne kadar iyi ve doğruluktan yana olduğundan bahsederken sonlara doğru aslında yapayalnız bir adam olduğunu fark etmemizi sağlıyor. Zamanın Avrupa’sına karşı ciddi eleştiriler bulunan bu kitapta özellikle Nazi akımı ile ilgili yorumlarına neredeyse %100 katılarak okudum.  Kitap sadece yüz sayfa ama o kadar çok cümlenin altını çizmişim ki, her cümlede başka bir anlam ve heyecan duydum. Bir kaçını sizinle paylaşmak isterim.

Altını çizdiklerim;

“Yahudi mahallesinde oturuyorum, hani Hitlerci kardeşlerimizce meydan haline getirilmeden önceki adıyla Yahudi mahallesinde. Ne temizlik! Yetmiş beş bin Yahudi sürülüyor ya da öldürülüyor, havasız bırakarak yapılan bir temizlik bu. Ben bu uygulamaya, bu yöntemli sabra hayranım! İnsanın karakteri olmadı mı, bir yöntem bulması gerek. Burada bu yöntem harikalar yarattı doğrusu, ben de tarihin en büyük suçlarından birinin işlendiği yerde oturuyorum.”

“Niçin ölülere karşı hep daha dürüst ve daha cömertizdir? Nedeni basittir! Onlara karşı bir yükümlülüğümüz yoktur.”

“yaşam benim için gittikçe daha zorlaşıyordu; beden keyifsiz oldu mu, yürek de ölgünleşir. Bana öyle geliyordu ki, öğrenmemiş olduğum, ama yine de çok iyi bildiğim bir şeyi, yani yaşamayı unutuyordum.”

“Mutluluğunuz ve başarılarınız, ancak bunları cömertçe paylaşmaya razı olduğunuz takdirde affedilir.”

Arka Kapaktan;

Albert Camus çağdaş düşün ve yazın dünyasındaki saygın yerini yalnızca oyunlarıyla da, yalnızca "Sisifos Söyleni" ve "Başkaldıran İnsan"la da alırdı belki. Ama Camus'yü Camus yapan öncelikle anlatı yapıtlarıdır. "Yabancı" (1942), "Veba" (1947) ve "Düşüş"se (1956) bu yapıtlar arasında üç büyük doruktur. Ancak, kimi yazınseverler bu üç başyapıt arasında daha çok "Düşüş"ü yeğlerler. Bu kitap, herhangi bir düşünce ya da savı özellikle öne çıkarmaya çalışmadan, yalın bir anlatım ve özgün bir kurgu içinde, zengin bir düşünce duygu yüküyle, çağdaş dünyayı ve insanlarını derinlemesine sorgulayıp yargılar, çirkinliklerini ve düşkünlüklerini sergiler. Ama, aynı zamanda, bu dünyada yaşayan, dolayısıyla şu ya da bu biçimde, şu ya da bu ölçüde onun sorumluluğunu taşıyan bireyler olarak tek tek her birimize bir ayna tutar, eski avukat Jean-Baptiste Clamence'ın öyküsü aracılığıyla, bize kendini tehlikeye atmadan yaşayanların, yani hepimizin ve her birimizin benzersiz öyküsünü anlatır. "Düşüş"ün yayımlanmasından bir yıl sonra Camus'nün Nobel Ödülünü kazanması bir rastlantı olmasa gerek.

1 yorum:

  1. “Niçin ölülere karşı hep daha dürüst ve daha cömertizdir? Nedeni basittir! Onlara karşı bir yükümlülüğümüz yoktur.”
    ne kadar doğru demiş..benim de listemde, en yakın zaman da okuyacağım ben de..

    YanıtlaSil