Daha önce “Yabancı” isimli
kitabını okumuş ve çok beğenmiştim. Düşüş ise biraz daha farklı Amsterdam’da
bir barda oturan iki adamdan birisi olan Jean Baptiste Clamence’in yanındaki
adama kendisini anlatmasından oluşan monolog tadında bir roman. Aslında roman
da değil, tamamen monolog. Clamence bir avukat ve kitabın başında kendisinin ne
kadar iyi ve doğruluktan yana olduğundan bahsederken sonlara doğru aslında
yapayalnız bir adam olduğunu fark etmemizi sağlıyor. Zamanın Avrupa’sına karşı
ciddi eleştiriler bulunan bu kitapta özellikle Nazi akımı ile ilgili
yorumlarına neredeyse %100 katılarak okudum.
Kitap sadece yüz sayfa ama o kadar çok cümlenin altını çizmişim ki, her
cümlede başka bir anlam ve heyecan duydum. Bir kaçını sizinle paylaşmak
isterim.
Altını çizdiklerim;
“Yahudi mahallesinde oturuyorum,
hani Hitlerci kardeşlerimizce meydan haline getirilmeden önceki adıyla Yahudi
mahallesinde. Ne temizlik! Yetmiş beş bin Yahudi sürülüyor ya da öldürülüyor,
havasız bırakarak yapılan bir temizlik bu. Ben bu uygulamaya, bu yöntemli sabra
hayranım! İnsanın karakteri olmadı mı, bir yöntem bulması gerek. Burada bu
yöntem harikalar yarattı doğrusu, ben de tarihin en büyük suçlarından birinin
işlendiği yerde oturuyorum.”
“Niçin ölülere karşı hep daha
dürüst ve daha cömertizdir? Nedeni basittir! Onlara karşı bir yükümlülüğümüz
yoktur.”
“yaşam benim için gittikçe daha
zorlaşıyordu; beden keyifsiz oldu mu, yürek de ölgünleşir. Bana öyle geliyordu
ki, öğrenmemiş olduğum, ama yine de çok iyi bildiğim bir şeyi, yani yaşamayı
unutuyordum.”
“Mutluluğunuz ve başarılarınız,
ancak bunları cömertçe paylaşmaya razı olduğunuz takdirde affedilir.”
Arka Kapaktan;
Albert Camus çağdaş düşün ve
yazın dünyasındaki saygın yerini yalnızca oyunlarıyla da, yalnızca
"Sisifos Söyleni" ve "Başkaldıran İnsan"la da alırdı belki.
Ama Camus'yü Camus yapan öncelikle anlatı yapıtlarıdır. "Yabancı" (1942),
"Veba" (1947) ve "Düşüş"se (1956) bu yapıtlar arasında üç
büyük doruktur. Ancak, kimi yazınseverler bu üç başyapıt arasında daha çok
"Düşüş"ü yeğlerler. Bu kitap, herhangi bir düşünce ya da savı
özellikle öne çıkarmaya çalışmadan, yalın bir anlatım ve özgün bir kurgu içinde,
zengin bir düşünce duygu yüküyle, çağdaş dünyayı ve insanlarını derinlemesine
sorgulayıp yargılar, çirkinliklerini ve düşkünlüklerini sergiler. Ama, aynı
zamanda, bu dünyada yaşayan, dolayısıyla şu ya da bu biçimde, şu ya da bu
ölçüde onun sorumluluğunu taşıyan bireyler olarak tek tek her birimize bir ayna
tutar, eski avukat Jean-Baptiste Clamence'ın öyküsü aracılığıyla, bize kendini
tehlikeye atmadan yaşayanların, yani hepimizin ve her birimizin benzersiz
öyküsünü anlatır. "Düşüş"ün yayımlanmasından bir yıl sonra Camus'nün
Nobel Ödülünü kazanması bir rastlantı olmasa gerek.
“Niçin ölülere karşı hep daha dürüst ve daha cömertizdir? Nedeni basittir! Onlara karşı bir yükümlülüğümüz yoktur.”
YanıtlaSilne kadar doğru demiş..benim de listemde, en yakın zaman da okuyacağım ben de..