Kitap Kardeşliği için sanırım ilk
defa bir öykü kitabı seçildi. Sait faik abasıyanık’tan Semaver isimli kitabı
okuyacağımızı öğrendiğimde hemen kitapçıma koştum. Özellikle kapağının eski
kitap şeklinde olmasına bayıldım. Kitapta birbirinden bağımsız ve hüzünlü 19
adet öykü bulunmaktaydı. Hepsini ayrı ayrı sevdim ama en sevdiğim sanırım Kıskançlık
isimli öykü idi. Genelde umutsuz durumları kaleme alan Sait Faik’in bu kitabına
Haldun Taner’in de sonsözü eklenince daha da keyifli olmuş.
Biliyorsunuz ki Kitap Kardeşliği
gurubumuz her ay Instagram’da paylaşılan bir fotoğrafı ayın fotosu seçiyor ve
bir sonraki ay okunacak kitabı kazanan arkadaşımıza hediye ediyorlar. Bu ayın ödülünü yukarıda gördüğünüz gibi, en yaratıcı fotoğrafımla ben kazandım :)
Oylamada adımı veren bütün kardeşlerime teşekkür ediyorum..
Oylamada adımı veren bütün kardeşlerime teşekkür ediyorum..
Altını çizdiklerim;
“Kanunlardan kaçamak noktaları
çıkarmak yalnız avukatların değil, her vatandaşın hakkıdır.” S- 65
“Soğan ekmek yalnız şehirli midesine
değil köylü midesine de dokunabilir ve dokunmaktadır.” S- 72
“Sevmekten korkuyorum. Başka
arzular, ihtiraslarla atıldığım yolda beni avare ve çırılçıplak, başı her
manada boş bırakacak yalnız bir şey olduğunu biliyorum ve ondan karanlıktan,
riyadan, zulümden, hürriyetsizlikten korkar gibi ürküyorum.” S- 91
“Küçük şeyleri unutamayanlar, en
geri hatıraları da unutamayanlardır. Hafızalarının bu bahtsız kuvveti
karşısında hiçbir memleket, hiçbir vatan tutamadan her yeri, her şeyi severek
öleceklerdir.” S- 111
Arka Kapaktan;
Sait Faik, Burgaz çalılıklarından
çekti bir kızılcık dalı kopardı, kalem gibi yonttu, ucunu yaşama batırdı ve
yazmaya koyuldu.
Türk hikâyeciliği Ömer
Seyfettin'den sonra Memduh Şevket Esendal, Fahri Celalettin gibi ustaların
sürdürdüğü bir türdü. Sabahattin Ali, Refik Halit'in memleket hikâyeciliğine
diyalektik bir görüş katmış ve bu yeniliği ile 1940'ların tek ismi olmuştu.
Sait Faik ise onların yapmadığı bir şeyi yaptı. Bir konuyu değil l, yaşamın bir
parçasını işliyordu. Bir tez savunmuyor, bir yaşantıyı yansıtıyordu. İnsan
sevgisi dolu, doğa sevgisi dolu bir yüreği vardı. Neye baksa bu sevgi ile
ısınıyor, ışıklanıyordu. Biz ancak o el attıktan sonradır ki, en önemsiz
görünen insanların ve şeylerin zevkine eriştik."
Haldun Taner, Ölürse Ten Ölür
Canlar Ölesi Değil, 1983.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder