1 Aralık 2014 Pazartesi

Semaver - Sait Faik Abasıyanık



Kitap Kardeşliği için sanırım ilk defa bir öykü kitabı seçildi. Sait faik abasıyanık’tan Semaver isimli kitabı okuyacağımızı öğrendiğimde hemen kitapçıma koştum. Özellikle kapağının eski kitap şeklinde olmasına bayıldım. Kitapta birbirinden bağımsız ve hüzünlü 19 adet öykü bulunmaktaydı. Hepsini ayrı ayrı sevdim ama en sevdiğim sanırım Kıskançlık isimli öykü idi. Genelde umutsuz durumları kaleme alan Sait Faik’in bu kitabına Haldun Taner’in de sonsözü eklenince daha da keyifli olmuş.
Biliyorsunuz ki Kitap Kardeşliği gurubumuz her ay Instagram’da paylaşılan bir fotoğrafı ayın fotosu seçiyor ve bir sonraki ay okunacak kitabı kazanan arkadaşımıza hediye ediyorlar. Bu ayın ödülünü yukarıda gördüğünüz gibi, en yaratıcı fotoğrafımla ben kazandım :)
Oylamada adımı veren bütün kardeşlerime teşekkür ediyorum..
Altını çizdiklerim;
“Kanunlardan kaçamak noktaları çıkarmak yalnız avukatların değil, her vatandaşın hakkıdır.” S- 65
“Soğan ekmek yalnız şehirli midesine değil köylü midesine de dokunabilir ve dokunmaktadır.” S- 72
“Sevmekten korkuyorum. Başka arzular, ihtiraslarla atıldığım yolda beni avare ve çırılçıplak, başı her manada boş bırakacak yalnız bir şey olduğunu biliyorum ve ondan karanlıktan, riyadan, zulümden, hürriyetsizlikten korkar gibi ürküyorum.” S- 91
“Küçük şeyleri unutamayanlar, en geri hatıraları da unutamayanlardır. Hafızalarının bu bahtsız kuvveti karşısında hiçbir memleket, hiçbir vatan tutamadan her yeri, her şeyi severek öleceklerdir.” S- 111
Arka Kapaktan;
Sait Faik, Burgaz çalılıklarından çekti bir kızılcık dalı kopardı, kalem gibi yonttu, ucunu yaşama batırdı ve yazmaya koyuldu.
Türk hikâyeciliği Ömer Seyfettin'den sonra Memduh Şevket Esendal, Fahri Celalettin gibi ustaların sürdürdüğü bir türdü. Sabahattin Ali, Refik Halit'in memleket hikâyeciliğine diyalektik bir görüş katmış ve bu yeniliği ile 1940'ların tek ismi olmuştu. Sait Faik ise onların yapmadığı bir şeyi yaptı. Bir konuyu değil l, yaşamın bir parçasını işliyordu. Bir tez savunmuyor, bir yaşantıyı yansıtıyordu. İnsan sevgisi dolu, doğa sevgisi dolu bir yüreği vardı. Neye baksa bu sevgi ile ısınıyor, ışıklanıyordu. Biz ancak o el attıktan sonradır ki, en önemsiz görünen insanların ve şeylerin zevkine eriştik."
Haldun Taner, Ölürse Ten Ölür Canlar Ölesi Değil, 1983.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder