On beş yaşında dizindeki ciddi
bir hastalıktan dolayı zor zamanlar geçiren bir çocuk. Ziyaret ettiği bir köşk
ve Paşa’nın kızı Nüzhet’e olan aşkının anlatıldığı bir romandı Dokuzuncu
Hariciye Koğuşu. Nüzhet’in de hasta çocuğa karşı ilgisi var fakat bir yandan da
şartlarından dolayı taliplisi Doktor Ragıp Bey’i de düşünüyor. Bu ikilemler
arasında giden hayatlar. Hasta çocuğun ameliyat öncesi hastaneye gelmesi ve
burada hissettiği yalnızlık ve çaresizlik, özellikle odanın duvarlarının
anlatıldığı satırlar çok etkiledi beni. Kısa ama etkili bir kitaptı. Ve
gerçekten kitapta da geçtiği gibi “büyük hastalık geçirmeyenler, her şeyi
anladıklarını iddia edemezler.”
Altını çizdiklerim;
“Kendimi çok sevdiğim an, kendime
çok acıdığım an. Beni yalnız bu koruyor. Bu aşk, bu merhamet” S- 12
“Yalan bana suçların en ağırı
gibi geliyordu ve bir yalan söylendiği zaman insanların değil, eşyanın bile
buna nasıl tahammül ettiğine şaşıyordum. Yalana her şey isyan etmelidir. Eşya
bile.” S- 51
“Ne onda bu büyük mesafeyi
atlamak ve ötekinin yanına varmak isteği, ne bende kuvveti var. Bu sessizlik
içinde zaman aramızdan bir düşman gibi geçiyor.” S 76
Arka Kapaktan;
Peyami Safa’nın bu eseri, yalnız
ve hasta bir çocuğun ıstırabını, çocukça aşkını ve kıskançlığını, mesut olmak
isteyen bir genç kızın temiz sevgisini; inanmak arzusu bütün benliğini saran
bir insanın kuruntularını ve çıplak hastane duvarları gerisindeki
hıçkırıklarını anlatır.
Istırabın derinlerine indikçe sevincimizi kaybetmek korkusu kalmadığı için, yeni bir sevinç başlıyor: ıstırabın ilacı ıstıraptır. ikisinin toptan sonucu: sevinç.
YanıtlaSilBu nasıl birşeydir.Geç tanıştığım bi eser oldu ama okumakla çok şanslı hissediyorum kendimi.