Hindistan ve oradaki kast sistemi hakkında okunması ve
sınıf ayrımının insanları ne kadar zor duruma soktuğunun detaylıca anlatıldığı
bir romandı. İkiz çocukların yaşadıklarını değişik şekillerle anlatılması benim
gibi olayların çocuk gözünden anlatılmasını sevenler için daha da keyifli hale
sokmuştu romanı. İkiz çocuklara özellikle bayıldım, onların küçük hayal
dünyalarına... Hikayenin başından itibaren bir aşk romanı okuyacağımı sandığım
için zaman zaman sıkıldığım oldu, çünkü gerçek aşk hikayesine kitabın neredeyse
sonlarında ulaşabildim.
Altı çizilecek çok güzel cümlelerin olduğu bu romanda
özellikle tasvirler, kullanılan şiirsel dil ve bir önceki hikayelere
bağlantılar beni büyüledi.
Altını çizdiklerim;
“Ölümün anısının, bazen çaldığı hayatın anısından çok
daha uzun süre hatırlanması ne tuhaf” S- 30
“Cesur olun, kavgayı göze alın, zorluklara göğüs gerin ve
aşama aşama ilerleyin. O zaman bütün dünya halka ait olacaktır. Her tür canavar
yok edilecektir. Hakkınız olan şeyi istemelisiniz.” S- 150
“Hiçbir canavar, insan kininin sınırsız alabildiğine
yaratıcı sanatını denememiştir. Hiçbir canavar, bu kinin derecesine ve gücüne
ulaşamaz.” S- 284
“Devrim, bir yemekli toplantı değildir. Devrim bir
isyandır, bir sınıfın bir başka sınıfı devirdiği bir şiddet eylemidir.” S- 331
Arka Kapaktan;
1960’lı yılların sonunda, Hindistan’ın güneyinde geçen bu
hikayede, arka planda bağımsızlığını yeni kazanmış, siyasi çalkantılar içindeki
ülkeyi, kast sisteminin ürkütücü baskısını ve toplumsal tabuları buluyoruz.
Hindistan’da yayımlandığı zaman, geleneklere aykırı düştüğü için büyük
tartışmalara yol açan Küçük Şeylerin Tanrısı, sayısız dile çevrilmiş unutulmaz
bir roman.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder