Barış Bıçakçı’nın okuduğum ikinci
romanı… Özellikle ismi çok değişik gelmişti bana. Çok kısa sürede okunan bu
kitap sonrasında üzerinde uzun uzun düşündürüyor.
“ve ben bir adım atarak korkuluğa
yaklaşacağım, saçlarımı balkondan aşağı sarkıtacağım, kendimi boşluğa
bırakacağım. yolda karşıma iyi niyetli biri çıkacak ve soracak olursa,
aşağıdaki insanları gösterip, bir süre yere paralel gittikten sonra onlara
anlayamayacakları şeyler anlattım diyeceğim. öyle olsun.” diyor Başak…
İntiharından önce son söyledikleri… Kitaptaki herkes Başak’ın bir şekilde hayatında bulunan, ucundan kıyısından onu tanıyan insanlar… İnsanlar neden intihar ederler? Geride kalanlar ne hale gelir? Kitapta beni en çok etkileyen Başak ve kardeşi Umut’un sohbetleri oldu, çocuk dünyalarındaki hayalleri ve kendi uydurdukları hikayelere bayıldım..
İntiharından önce son söyledikleri… Kitaptaki herkes Başak’ın bir şekilde hayatında bulunan, ucundan kıyısından onu tanıyan insanlar… İnsanlar neden intihar ederler? Geride kalanlar ne hale gelir? Kitapta beni en çok etkileyen Başak ve kardeşi Umut’un sohbetleri oldu, çocuk dünyalarındaki hayalleri ve kendi uydurdukları hikayelere bayıldım..
Altını çizdiklerim;
“Hayat devam eder. Bazı çiçekler
susuzluğa ve unutulmaya dayanır. Hayat her zaman devam eder, bunu herkes
bilir.” S- 55
“Özlemek duvarları en yüksek,
kaçılması en zor hapishaneydi.” S- 58
“Utanç bizi ikiye böler. İkiye
bölünmenin en dayanılmaz yanı, iki parçanın da hala canlı olmasıdır. İnsan
herhalde bu yüzden kendini öldürmeye kalkışır. İkisinden biri gitsin,
der.” S- 98
“Her şeyi yerli yerinde, tıkır
tıkır işleyen bir hayat kurduğunda, o hayatı yerle bir edecek bir felaket
kurgulamak da farz olur. İnsan yarattığını yok edebilmek de ister.” S- 109
“Bir insanı okuduğumu kitaptaki
bir kahramana benzettiğimizde bunu o insanı yargılamak için değil, anlamak için
yaparız. Çünkü edebiyat da doğa gibi her türlü bilgeliğin kucağı…” S- 116
Arka Kapaktan;
“Bir şey sunulmuştu bana, bir
hediye, bir meyve. Ama ben o meyveden tadamadım, gök erik gibi kaldı avcumda
dünya. Şimdi ben uykusuzum, yalınayağım, kendimle meşgulüm. Kapımın önünde boş
peynir tenekeleri, yağmur suyu biriktiriyorum. Kendi kendime, sanatçı tecrübe
edinemeyen insandır, diyorum, bu dünyada hiçbir tecrübesi olmayan insandır ama
şimdi sen karala bunun üstünü, yırt sen bunu, olmadı çünkü olmadı işte.
Nafile.”
Bir intiharın çevresinde,
insanlar...
O kızın intiharıyla birbirlerine
yaklaşan...
Kendi içlerine ve geçmişe
dalan...
Onu kaybetmenin acısıyla başka
sevdiklerine eğilen...
Nasıl da mühimdir aşk
sakarlıkları, sevgi ihmalleri; nasıl hayat kurtarır eşin-dostun bakım,
onarımı...
Barış Bıçakçı’dan, yine usul usul
edebiyat.
“Barış Bıçakçı'nın dingin,
gösterişsiz, suskusundan güç alan öykülerinin son zamanlarda okuduğum en güzel
öyküler arasında olduğunu söyleyebilirim. Ne anlattığı sanki önemli değilmiş,
ama anlatım biçimi ve diliyle de sıradanmış gibi görünüyorsa size, okuma
alışkanlıklarınızı adam akıllı gözden geçirmeniz gerekir.”
Semih Gümüş
çok merak ediyorum bu kitabı...
YanıtlaSil