Zaten var olan Ömer Hayyam
hayranlığımı daha da bilinçlenerek arttırmış olan bir kitap Semerkant.
Tarihi bilgileri de detaylı vermesi romana olan inancımı yükseltti. Özellikle
ilk bölümde Hayyam ve Hasan Sabbah’ın karşılıklı konuşmalarına bayıldım. Ömer
Hayyam’ın rubai diye bildiğimiz “Semerkant Yazması” nı nasıl yazdığı ve daha
sonrasında da kaybolan yazmanın Amerikalı bir adam tarafından takip edilerek
bulunmaya çalışması üç bölüm ile birbirine bağlayan kitabın çevirisinin de çok
başarılı olduğunu söylemeden geçemiyorum. Hala okumakta gecikenler varsa ve
tarihi romanlara meraklıysanız mutlaka bu kitabı okumalısınız.
Altını çizdiklerim;
“Hiçbir şeye şaşırma, hakikatin
de insanların da iki yüzü vardır.” S- 63
“Yalancı ağızlardan dökülen
sadakat sözleri kadar kandırıcısı bulunamazdı.” S- 89
“Ölümle ittifak yapan hiçbir dava
haklı olamaz.” S- 122
“Bizde erkekler savaşır, ama
onlara kiminle savaşacaklarını kadınlar söyler.” S- 127
“Keyfi idareye bırakılmış bir
ülkede insanın hayatını dürüstçe kazanamayacağını anladım.” S- 194
Arka Kapaktan;
Titanic'te Rubaiyat! Doğu'nun
çiçeği Batı'nın çiçekliğinde! Ey Hayyam! Yaşadığımız şu güzel anı
görebilseydim!" Amin Maalouf, "Afrikalı Leo"dan (YKY, 1993)
sonra bu kez Doğu'ya, İran'a bakıyor. Ömer Hayyam'ın Rubaiyat'ının çevresinde
dönen içiçe iki öykü... 1072 yılında, Hayyam'ın Semerkant'ında başlayan ve
1912'de Atlantik'te bit(mey)en bir serüven... Bir elyazmasının yazılışının ve
yüzlerce yıl sonra okunurken onun ve İran'ın tarihinin de okunuşunun öyküsü /
tarihi...
Ben çok sevmiştim, hala da favorilerimdendir :)
YanıtlaSil