Biliyorsunuz ki her ayın 1’inde
#kitapkardeşliği okuma grubumuz ile bir kitap seçip okumaya çalışıyoruz. Bir
önceki ayda öneriler toplanıyor ve elemelerde en çok oy alan kitap aybaşında
okunmaya başlıyor. Okuduğumuz süre boyunca da okuma hallerimizi, altını
çizdiğimiz cümleleri facebook, twitter ve instagram da diğer kardeşlerimiz ile
paylaşıyoruz. Kitap okumak zaten çok keyifli ancak bunu bir grupla birlikte
yaptığınızda çok daha keyifli bir hale geliyor. Sizin hoşunuza giden bir cümle
başka birisi tarafından paylaşılmış olduğunu gördüğünüzde gülümsüyorsunuz.
Fazla uzatmıyorum bu ay için ben başka bir kitaptan yana oyumu kullanmıştım
ancak seçilen kitabı daha önce okumadığım için ben de varım dedim. İyi ki de
demişim….
Zülfü Livaneli’nin kalemini çok
severim, gayet sade bir dille olayları anlatmasına bayılırım, ancak bu kitabın
yeri bende çok ayrı oldu. Konuda biraz distopya, ütopya, Sineklerin Tanrısı ve
biraz Hayvan Çiftliği tadını hissettim. İsimsiz anlatıcının son sığınak, son
insani köşe olarak adlandırdığı son adadaki yaşamın, yine insanlar tarafından
ne hale getirildiğini içim burkularak okudum. Sadece 40 hane aileden oluşan ve
huzur içinde yaşayan insanların, para, güç ve iktidar hırsı ile yaşadıkları
cennet köşeyi ne hale getirdiklerine inanamadım. Mutlaka
okuyun, bence bu kitap Zülfü Livaneli’nin ustalık eseridir. Bir de unutmadan,
filmi yapılmalı kesinlikle…
Altını çizdiklerim;
“Her yerde kötülük çok kuvvetli
ve zor yeniliyor. İyilik daha zayıf kalıyor.”
S-66
“Dünyada kötülük daha örgütlü ve
daha planlı, iyiliğin içinde zaten bir saflık var. Bu yüzden dünyanın her
yerinde kötülük saflığı yeniyor.” S- 67
“Şiir silahtan güçlüdür.” S-85
“Halk dediğin değişken bir
şeydir. Bugün böyle davranır yarın tam tersini yapar. Teşvik ve tehdide bağlı…”
S- 91
“Biz insanlar evren hakkında
düşünürüz, yargılara varırız ama evrenin bizim hakkımızda ne düşündüğünü hiç
merak etmeyiz.” S-97
“Korku nefreti, nefret korkuyu
besliyordu.” S- 124
“Bunalan insanların, yalan bile
olsa bir umuda sığınma ihtiyaçları, gerçeği söyleyenlerden nefret etmesine yol
açıyor.” S- 151
Arka Kapaktan;
-Yaşar Kemal-
Son Adanın adsız anlatıcısı,
adını kendisinin koyduğu bu yeri "son sığınak, son insani köşe"
olarak niteliyor. Anlattığı, nerdeyse bir ütopya: "Herkes elinden geldiği
kadarını, içinden geldiği kadarını yapıyordu." Ancak bu durum uzun sürmez:
Ülkenin darbeci başkanının emekliliğini huzur içinde geçirmek için adaya
yerleşmesi, bu cennet adada yaşayanların huzurunu kaçıracaktır.
Başkan, Son Adayı her tür
"anarşi"den kurtarmaya kararlıdır. Adanın halinden hoşnut toplumunu
"çoğunluğun oyları neyi işaret ediyorsa onu yaparak" oluşturduğu
"kurul"lar eliyle yönetmeye, adanın ağaçlıklı yolunu "park ve
bahçe geleneklerine göre düzenlenmiş" bir hale getirerek başlar. Görünüşte
her şey demokratik geleneklere uygundur.
Ütopya tam bir distopyaya
dönüşürken, başta martılar, bu gidişe başkaldıranlar da vardır...
-Prof. Lenore Martin, Harvard
Üniversitesi-
"Romanı bitirdiğinizde,
bir yurdu yok eden kişilerin, küçük bir adayı da kolaylıkla yok etmesinin doğal
olduğunu anlıyorsunuz."
-Hasan Akarsu, Cumhuriyet-
Evet,kesinlikle filmi yapılmalı :)
YanıtlaSilOkuduğumda ben de çok beğenmiştim. :)
YanıtlaSilBence de filmi yapılmalı :)
YanıtlaSil