Ciddi anlamda hayran olup, nerede
bir şey yazsa alıp okuduğum yazarlarım var benim. Emrah Serbes de bunlardan
birisi. Yeni kitabının çıkacağını öğrendiğimden beri onun hakkında hiçbir şey
okumadım, kitabın çıkış tarihini bilmek bana yetti. Kitap kardeşliği ile Temmuz ayında
okuyacağımız kitabı seçmeye sıra geldiğinde ise ilk aklıma gelen kitap bu oldu,
neyse ki bu sefer diğer kardeşlerim de benimle aynı fikirdeydi. Kitabı okudum, bir sürü cümlenin altını
çizdim ve elbette ki yine bayıldım. Kız kardeşini meşhur etmeye çalışan kafası
karışık bir 17’lik gencin ağzından yazılan bu kitabın kurgusunu da, içindeki
benzetmeleri de çok beğendim ve satır aralarındaki mesajları gülümseyerek
okudum.
Gezi Parkı olaylarını da konunun
içine katmasından dolayı eleştiri alan bu romanın aslında belli bir kitleye
değil, bütün partilere, siyasete, sivil toplum kuruluşlarına ve özellikle
kapitalizme karşı bir eleştiri olduğunu düşünüyorum. Yine de eleştirebilmek
için önce okumak gerekiyor.
Altını çizdiklerim;
“Genellikle kötücül insanlar
başkalarının yaptığı kötülüğün hemen farkına varırlar. Ellerine fırsat
geçmediği için kötülük yapamadıklarından, başkalarının yaptığı kötülükleri en
ağır şekilde yargılayanlar da onlar olur.” S- 76
“Acı dolu bir dünyada yaşıyorduk
ve bu acıların çoğunun mantıklı bir açıklaması yoktu.” S- 99
“Özgürlüğü hep insanın canının
istediğini yapması zannediyoruz, oysa özgürlük her şeyden evvel bir histir.
Eylemden önce o his gelir. İnsana bir şey yaptıran yahut yaptırmayan şey o
histir.” S- 117
“İnsan ayrılınca değil, yeniden
kavuşma ümitleri tükenince yıkılır.” S- 160
“Ömrümüzü yaptığımız yanlışlardan
geri dönmekle harcamıştık ama hayatı hala ilerlenecek bir şey olarak
görüyorduk. İnsandık çünkü biz, budalaca zaferlerimiz vardı hiçbir işe
yaramayan ve bilgece yenilgilerimiz vardı bizi birbirimize daha sıkı bağlayan,
umutsuzca kederle bağlayan bizi birbirimize. Kendi içimizde sessiz ve korkunç
mücadeleler vermiştik, kendi iç savaşlarımızın gazisiydik hepimiz, kendimize
yenilip kabul etmiştik kendimizi ve kendimize boyun eğmiştik ve şimdi kimseye
boyun eğmeyecektik!” S- 343
“İnsan sadece öğrenmek zorunda
olduğu şeyleri öğrenir oğlum. Sadece acıyla öğrenilenler unutulmaz. Ve ne vakit
çekilirse çekilsin, insanın yüreğinin en derinlerinde hissettiği acı, o saf
acı, bir imbikten süzülürcesine gelip insanın içine akan o katıksız acı, tüm
zamanların acısıdır.” S- 347
Arka Kapaktan;
On yedi yaşındaki Çağlar İyice
konuşuyor. Kız kardeşi Çiğdem'i, onu meşhur etme ümitlerini, belediye başkanı
dayısını, yakın arkadaşı Mikrop Cengiz'i, taşra muhabbetlerini, depresyonun
eşiğindeki annesini, eski sevgilisini, hiç unutamadığı dedesini, hatırlarken
kahrettiği babasını anlatıyor. Deliduman, dermansız ve güdük bir ilçeden
haykırmaya başlıyor, İstanbul'a uzanıyor. Çocukluğumuzun, hatıralarımızın ve
bütün sokaklarımızın üzerinden dangır dungur geçen imar ve para iştahına lanet!
Riyakâr dünyaya, Allahsız sermayeye, martılara, küçük bir kızın kalbini
kıranlara isyan ediyor. Barikatların arkasında, soluk soluğa, yapayalnız, erken
kaybeden bir delidumanın öfkesini çemkiriyor. Emrah Serbes, zamanın ruhunu,
Gezi'nin isyancılarını, hürriyetleri için öksürenleri, yerinde duramayanları,
küfredenleri, ağlamayı unutmak için yumruğunu sıkanları resmediyor. Deliduman,
büyük zamanın ve her zaman kenarda kalanların romanı.
aynı cümleleri paylaşınca daha da mutlu oluyorum ... sevgilerimle....
YanıtlaSil