26 Haziran 2013 Çarşamba

Hasret - Canan Tan



İçinde gerçek yaşamdan kesitler bulunan romanlara oldum olası bayılmışımdır. Romana inanmamı, samimiyetini hissetmemi kolaylaştırır. Hasret’te böyle bir romandı. Kurtuluş Savaşı öncesinde Müslüman bir adam ile Rum kadının aşkını ve Müslüman ailenin kızı reddetmesi sonucunda yarım kalan bir hikâyeyi anlatıyordu. “Kavuşamazsan aşk olur” sözünün doğruluğunu kanıtlar gibiydi. Tacettin ve Patricia’nın aşkı hızlı ve tutkulu bir şekilde başlıyor, ancak mübadele sırasında devlet eliyle aralarına kapatamayacakları bir mesafe koyuluyor. Birçok yerinde gözlerimin dolmasına engel olamadığım bir roman okudum. Canan Tan’ın özellikle mübadele konusunda yaşananlar hakkında çok araştırma yaptığı ve konuyu gerçekliği ile yazmayı hedeflediği çok açıktı. Bazı kitaplar boşuna çok satanlar listesine girmiyor, okunmalı mutlaka…
Altını çizdiklerim;

“Din, dil, köken gibi değerler, kimseye zorla kabul ettirilemezdi.” S- 89
“Doğduğumuz, büyüdüğümüz, bin bir sevinç ve üzüntüyle yoğrularak üzerinde yaşadığımız memleketimizden koparılıp, bilmediğimiz diyarlara göçüyoruz. Ve o diyarların adına vatan diyoruz. Köklerinden sökülmüş ağaçların başka topraklarda kök vermesi kolay mı?” S- 144

“İmkânsızlıkların farkında olsa da ümit etmekten vazgeçmiyordu insan.” S- 204

“Büyük acılarla yara almış insanlara, “zaman her şeyin ilacıdır” lafı küfür gibi gelir.” S- 208
“Yeni doğan her bebek yeni bir umuttu. Umudu avuçlarında taşırdı bebekler…” S- 310

Arka Kapaktan;
Lozan antlaşmasının öncesinde imzalanan mübadele sözleşmesi, bir buçuk milyona yakın insanı yerlerinden yurtlarından ederken, geride parçalanmış hayatlar, boynu bükük aşklar ve nesiller boyu sürecek hasret hikâyeleri bırakacaktır.

Tıpkı Tacettin’le Patricia’nın hikâyesi gibi…  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder